Suriye’nin Dera kentinde 2011 yılının Mart ayında “adalet ve özgürlük” talebi ile başlayan barışçıl protestoların, Suriye Baas Rejimi tarafından şiddet yoluyla bastırılması ardından hızla ülke sathına yayılan çatışmalar ile Suriye kanlı iç savaşların sıradanlaştığı yaşanılamaz bir ülkeye dönüşmüştür.
Baas Rejimi bu süre içerisinde ülke üzerindeki otoritesini büyük ölçüde kaybetmiş bu durum onlarca yıldır kimlikleri baskılanmak suretiyle adeta esaret altında yaşayan etnik ve mezhep farklılığı olan toplum dinamikleri arasında hem Esed rejimine hem de bir birlerine karşı kanlı bir çatışma ve hesaplaşmaya yol açmıştır. Suriye’nin devlet olma güç ve kabiliyetini yitirdiğinin görülmesi ülkede illegal örgütlerin ortaya çıkmasına, uluslararası aktörlerin samimiyetsiz ve çıkarcı tutumları ile olaya yaklaşmaları ise ülkede beklentileri farklı çok sayıda aktörün boy gösterdiği bir kaosa neden olmuştur. Böylece 1971’de Hafız Esad iktidarı ile başlayan Baas Rejiminin asimilasyon politikaları altında büyük baskılara maruz kalan Arap olmayan Suriye Müslümanları ve Türkmenleri bu kez de can güvenliklerinin dahi olmadığı yeni bir talihsizlikle mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Bu insanların milyonlarcası bugün ya vatanlarını terk ederek ulaşabildikleri ülkelerde sığınmacı olmuş ya da umut ile çıktıkları yolculuklarında sonlarıyla karşılaşmışlardır.
Diğer taraftan Suriye’de yaşayan Türkmenlere yönelik kasıtlı baskı ve saldırlar giderek artmaktadır. Genel kabule göre Suriye’de 7. yüzyıldan beri Türk varlığı mevcuttur. Tolunoğulları, Memluk, Selçuklu ve Osmanlı izleri hala Suriye’nin muhtelif yerlerinde yaşamaktadır. Bugün Bayat, Avşar, Karakeçili, İsabeğli, Musabeğli, Elbeyli, Akar, Hayran, Çandırlı, Sincar, Bayır-Bucak gibi Türkmen boyları, Suriye’nin Halep, Lazkiye, Humus, Hama, Şam, Tartus, İdlib, Rakka ve Der’a vilayetleri başta olmak üzere nerede ise ülke sathına yayılmışlardır. Bu parçalı demografik durum Suriye’nin Türk idaresinden koparılmasından bu yana Türkmenler arasında siyasal ve kültürel birlikteliğe imkân vermeyen hususların başında gelmiştir. ORSAM (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi)’ın 2011 yılında yaptığı saha araştırmasına göre Suriye’de 3.5 milyon kadar Türkmen yaşamaktadır.
Türkiye ile aynı tarihi ve kültürel sınırlar ve gönül bağları içerisinde yaşayan ancak siyasi ve askeri zorlamalarla Anadolu’dan koparılan Suriyeli Türkmenler bugün yine çok önemli bir yol ayrımına sürüklenmişlerdir. Türkmenlere ve rejim muhalifi bütün Müslümanlara ata topraklarını terk etmeleri ya da PYD, IŞİD gibi illegal örgütlerle, rejim güçleri ile işbirliği içinde olan Rusya ve Hizbullah gibi uluslararası aktörlerle mücadele etmeleri yani orantısız güçler karşısında yok olmaları dayatılmaktadır.
Birleşmiş Milletler (BM), Cenevre’de “Sivillerin olduğu yerlere havadan saldırı olmayacağı” güvencesi vermesine rağmen Rusya ve Esad güçlerinin Türkiye sınırındaki Türkmen bölgelerine yoğun hava operasyonu sürmektedir. Hatay-Yayladağı karşısında Türkiye’nin kurduğu Yamadi kampının boşaltılmak zorunda kalmış, Yamadi’nin 3 kilometre güneydoğusunda Kürtdağı bölgesindeki Obin kampının havadan vurulmuş, Şam yakınlarında bulunan Madaya ve çevresinde yaklaşık 40 bin insan açlıktan hayatlarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Bu vahim olaylar hem Rejim ve Rusya ittifakı ile büyütülen zulüm ve vahşetin boyutlarını açıkça ortaya koymakta hem de yaşanan bu tarihi hezeyana sessiz kalan uluslararası aktörlerin sorumsuz ve duyarsız tutumu, insanlık adına geleceğe dair ümitleri azaltmakta kaygıları artırmaktadır.
Türkiye, bu vahim olaylar karşısında en başından beri geçmişinden aldığı feyiz ile vakur ve erdemli bir duruş sergilemekte etnik, dini ve mezhebi kimliğine bakmaksızın zulüm altında kalan bütün insanlara kapılarını açmakta ve milyonlarca insana sığınak olmaktadır. Âli cenap Türk milleti bununla da yetinmemekte, ülkenin dört bir yanından toplanan yardımlar Suriye’deki mazlum halklara ve soydaşlarımıza ulaştırılmaktadır. Milletimizin bu büyük feraseti fazla söze gerek bırakmamakta adeta 1243 Köse Dağ Savaş’ında Moğol zulmünden kaçan Anadolu Türkmenlerine kucak açan, Milli Mücadeleye destek veren Suriyeli kardeşlerine vefa duygusunu göstermektedir. Türk milleti tarihinden aldığı güç ve ilham ile bugünlerde bir “Milli Mücadele” veren kardeş Suriye Türkmenlerinin yanında Muhammedi bir şuur ile kardeşlik hukuku içerisinde adeta bir kale gibi durmaktadır. Türkmen dağı ile Köse dağını gönüllerinde birleştiren milletimizin bu erdemli duruşu bütün uluslararası tuzaklara ve operasyonlara rağmen Türkiye’yi bölgenin hamisi ve en önemli aktörü kılmakta geleceğe dair ümitlerimizi artırmaktadır. Bu nedenle Hitit Üniversitesi olarak bu onurlu duruşu için devletimize ve milletimize şükranlarımızı sunuyoruz. Küresel çevreleri ise Ege ve Akdeniz’in soğuk sularında, ülkelerin sınırlarında kurulan can pazarlarında ölümün pençesinde yaşam mücadelesi veren milyonlarca insan hatta insanlık için daha sorumlu ve duyarlı olmaya davet ediyoruz.