Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası ve Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü dolayısıyla 16 Kasım 2017 Perşembe günü saat 14.00’da T.C. Sağlık Bakanlığı Hitit Üniversitesi Erol Olçok Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fikret Metin Öztürk Konferans Salonunda Üniversitemiz Rektör Yardımcısı ve Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji A.B.D Başkanı Prof. Dr. Nurcan Baykam’ın konuşmacı olarak katılacağı “Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası Etkinliği” düzenlenecektir.
“Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası”
“Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü ”
Sağlığımızı da Antibiyotiklerimizi de Koruyalım!
Birçok bakteriyel infeksiyonun tedavisine çare olan Penisilin’in keşfinin üzerinden sadece 70 yıl geçmiş olmasına rağmen, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek artan ve yaygınlaşan antibiyotik direnci, tedavisi zor, hatta imkansız infeksiyonlara neden olmakta ve önemli bir halk sağlığı problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Antibiyotiklerin bakterilere karşı direnç geliştirmesi, sadece hastanelerde gelişen ağır infeksiyonların değil, toplumda gelişen basit bir bakteriyel infeksiyonun tedavisini bile zor hatta imkansız hale getirebilmekte, insan hayatının tehlikeye girmesine neden olabilmektedir. Antibiyotiklere direnç gelişmesinin en önemli nedenleri ise gereksiz, yaygın, uygunsuz antibiyotik kullanımıdır.
Hem insan sağlığını tehdit eden hem de ülke ekonomilerine ciddi ek maliyetler getiren antibiyotik direncine dikkati çekmek amacıyla Avrupa Parlamentosu 2008 yılında, 18 Kasım tarihini “Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü” olarak ilan etmiştir. Dünya Sağlık Örgütü de “Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü”ne denk gelen haftayı “Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası” olarak kabul etmiş ve tüm dünyada küresel bir sorun olan antibiyotik direncine kamuoyunun farkındalığının arttırılması amaçlanmıştır.
Antibiyotik tüketimi dünya genelinde son 15 yılda %36’lık artış göstermiştir. En sık tüketilen ilaçlar içinde antibiyotik tüketimi, gelişmiş ülkelerde daha alt sıralarda iken ne yazık ki ülkemizde kutu ve harcanan para bazında ikinci sırada yer almaktadır. Antibiyotik tüketimini azaltmak ve doğru kullanımı sağlayarak direnç oranlarını da düşürmek amacıyla ülkemizde çok yoğun çalışmalar yapılmakta ve mevzuatlar geliştirilmektedir. Bunun sonucunda son yıllarda antibiyotik tüketiminde bir miktar azalma olsa da, hem antibiyotik tüketimi hem de antimikrobiyal direnç açısından istenilen seviyelere erişilememiştir.
Antibiyotikler bakterilerin neden olduğu infeksiyonlarda bakteriyi öldürerek tedavi eder. Eğer infeksiyonun nedeni bakteri değil ise, kullanılan antibiyotiğin hastalığı iyileştirmede hiçbir etkisi olmayacaktır. Özellikle sonbahar ve kış aylarında sık karşılaştığımız ve üst solunum yolları infeksiyonlarının %70’inden sorumlu olan grip, soğuk algınlığı ve nezle, viruslar tarafından oluşturulan infeksiyon hastalıkları olup, antibiyotiklerin bu tür durumlarda hiçbir etkisi yoktur. Aksine, kişide, gelecekte başka bir hastalıkta o antibiyotiğin gerektiği zaman etkisiz kalmasına neden olacak şekilde direnç gelişmesine yol açacaktır. Doğru kullanılmadığı zaman ortaya çıkan direnç problemi sadece o kişiyi değil yayılarak tüm toplumu etkilemektedir. Antibiyotik ateş düşürücü veya ağrı kesici değildir.
Yine hastanede yatan hastalarda dünya genelinde antibiyotiklerin önemli oranda gereksiz, özellikle de gereğinden uzun süre kullanılması söz konusudur.
Yeni bir antibiyotiğin geliştirilmesinin ve tedavi amacıyla kullanıma sunulmasının hem çok maliyetli ve en az 10 yıl aldığı bir gerçektir. Durum böyleyken yeni geliştirilmiş bir antibiyotiğin uygunsuz kullanım sonrası kısa sürede etkisiz hale gelmesini ve insan sağlığını tehdit etmesi yanısıra ekonomik kayıplara yol açmasını önlemek için çok acil ve etkili uygulamalar gerekmektedir. Bu uygulamalar içinde en doğrusu “antibiyotiklere uzman görüşü ve önerisi olmaksızın asla başlamamak ve kullanmamak”tır. Yine uzman önerisiyle bir antibiyotiğe başlanacak ise “söz konusu antibiyotiğin gün içerisinde hangi sıklıkla ve toplam kaç gün süreyle kullanılacağını tam olarak sorgulamak ve öğrenmek” de direnç gelişimini azaltmak açısından bir o kadar önemli noktalardır. Uzman hekim önerisi olmadan tedaviyi kısa kesmek veya gerektiğinden fazla kullanmak, komşusunun kullandığı antibiyotiği “ona iyi geldi” diye hekim önerisi dışında kullanmak son derece sakıncalı davranışlardır. Sadece direnç, maliyet problemleri değil yan etkileri nedeniyle insan hayatını da ciddi ölçüde tehlikeye atabileceğinden bu tür yaklaşımlardan mutlaka kaçınılmalıdır.
Antibiyotikler sadece insanlarda değil, tarım ve hayvancılık sektöründe de kullanılmaktadır. Dolayısı ile antimikrobiyal direncin önlenmesinde tarım ve hayvancılık sektöründe de antibiyotiklerin doğru kullanılması, sektörler ve disiplinler arası iş birliği ve koordinasyona ihtiyaç vardır.
Hem toplumda hem de hastane ortamlarında infeksiyon gelişmesini önleyen en önemli uygulama olan “el yıkama” alışkanlığına da gerekli önemin verilmesi antibiyotik kullanma gereğini azaltacaktır.
Sonuç olarak, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hem hastanede hem de ayaktan hastalarda doğru ve akılcı antibiyotik kullanımının sağlanması ve gereksiz tüketimin önlenmesi için toplumun bilinçlendirilmesine yönelik çalışmalar, konuyla ilgili farkındalığı arttıracak çeşitli faaliyetler,kampanyalar ve hekimlerin sürekli meslek içi eğitimi büyük önem arz etmektedir.