6 Mart 2012 Salı günü “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” Kutlama Etkinlikleri kapsamında Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Gülen Elmas ARSLAN’ın konuşmacı olarak katıldığı “Bürokraside Kadın ve Türkiye’de Kadın İstihdamı Önündeki Engeller” konulu konferans öğrencilerin yoğun katılımlarıyla Özel Kaleli Yükseköğrenim Kız Öğrenci Yurdu Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
Açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye gelen Yurt Müdürü İsmail TUNCEL tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlayarak başladığı konuşmasında şunları belirtti:
“Bürokraside kadınların konumu ve yeri ile ilgili olarak Türkiye’de yapılan araştırma ve istatistikler, uzmanlık gerektiren alanlarda ağırlığını hissettirirken, gerek ortaöğretim kurumlarındaki öğretmenlik alanlarında gerekse üniversitelerimizdeki akademik personelde %30’ların üzerinde olduğunu görmekteyiz. Buna karşın, üst düzey bürokraside (Rektör, Dekan dâhil) Türk dış diplomasisinde ve Türk siyaseti dahil üst düzey alanlarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de erkek egemenliğinin var olduğunu görmekteyiz.
Her şeyden önce çalışma yaşamı ile aile yaşamını dengelemek zorunda olan kadınlarımız çocuklarıyla ilgili sorumluluklarını da yerine getirdiklerinden, üst düzey yönetici konumunda olan kadınlarımızın belli bir düzeyden sonra yükselmelerini sekteye uğratan faktörler oldukça fazladır.
Demokrasi ve kültür çıtamız yükseldikçe, kadınlarımızın bürokrasinin her kademesinde özellikle de özel sektörde büyük oranda yerlerini aldıklarını memnuniyetle gözlemliyoruz. Yakın bir gelecekte kadınlarımızın bürokrasinin ve özel sektörün her kademesinde erkeklerle eşit seviyeye ulaşacağına inanıyorum.”
Konferansını sunmak üzere kürsüye gelen Prof.Dr. Gülen Elmas ARSLAN konuşmasında şunları kaydetti:
“Türkiye’nin bugün kadın istihdam karnesinin kötü olduğunu söyleyerek sözlerime başlamak isterim. Bugün bu karnenin neden kötü olduğunun gerekçelerini anlatacağım. Bir ülkede kadın istihdamı önündeki engeller üzerine konuşabilmek için, ekonomik büyüme ve sektörel yapı değişiklikleri, sosyo-kültürel yapıdaki dönüşümü ve sosyal politika ortamındaki değişiklikleri eş zamanlı olarak ele almak gerekir.
Ekonomik gelişmenin başlangıcında, bir başka deyimle iktisadi yaşamda kırın baskın olduğu aşamada kadın üretim süreçlerinin her aşamasında aktif yer alır. Ancak ekonomik gelişme ve üretim teknolojisindeki ilerlemeyle birlikte ortaya çıkan ilk gelir artışı etkisi ile kadın başlangıçta üretim sürecinden dışlanmaktadır. Kadınların eğitim düzeyindeki yükselme ve kent kültürünün yerleşmesiyle birlikte kadının işgücüne katılımında tekrar artış olmaktadır.
Türkiye’de son 50 yıldır, kadın istihdamının kırsal nüfusun azalışına paralel olarak düşmeye devam ettiği görülmektedir. Daha ötesi, şehirleşmeye rağmen, Türkiye’de tarım içi kadın istihdamının önemini koruduğunu söylemek doğru olur. Nitekim Türkiye’de, tarımda istihdamın toplam istihdam içindeki payı uzun süre Kuzey Akdeniz ülkelerinin hepsinden açık ara yüksek seyir etmiştir. Ayrıca, Türkiye’de tarım sektöründe istihdamın, toplam kadın istihdamı içindeki payının, erkek istihdamı içindeki payından çok daha yüksek olduğunun altını çizmek gerekir. Yani Türkiye’de, kadın işgücünün tarımdan kopuşunun, erkek işgücünün kopuşunu çok geriden izlediğini söylemek mümkündür.
Diğer sektörlere baktığımızda, yine Türkiye’nin Kuzey Akdeniz ülkelerinden çok farklı özellikler taşıdığı görülmektedir. Sanayi sektöründe istihdam, diğer ülkelerde hem kadınlar hem erkekler için sürekli düşmekteyken, Türkiye’de artıyor olması ilginçtir. Türkiye’de sanayi sektörünün toplam kadın istihdamı içindeki payı %15 civarındadır. Ancak bu oranın, tarım sektörünün ve hizmet sektörünün toplam kadın istihdamı içindeki payından çok düşük olduğunun da altını çizmek gerekir. Nitekim tarım sektörünün toplam kadın istihdamı içindeki payı %46 ve hizmet sektörünün toplam kadın istihdamı içindeki payı %39’dur. Türkiye dışındaki Akdeniz ülkelerine bakıldığında, hizmet sektörü, kadınların en çok istihdam edildikleri sektör olarak göze çarpmaktadır. Hizmet sektöründe kadın istihdam oranı, İspanya ve İtalya için toplam kadın istihdamının %80’ini, Portekiz ve Yunanistan’da %70’ini oluşturmaktadır.
1970 sonrası dönemde, Türkiye’de kadın istihdamında gözlenen düşüşten bahsettik. Ancak bir hatırlatma yapmak gerekir ki, bu düşüş, erkek istihdamındaki düşüşle birlikte görülmektedir. Şu halde, kadınların işgücüne katılımıyla ilgili sorunların, makro düzeyde genel bir istihdam sorunuyla birlikte ele alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Türkiye’de kadın istihdamının önündeki engeller arasında geleneksel işbölümü rolleriyle ilgili ataerkil değerleri saymak gerekir. Bu soruna “uyuma yönelik beklentiler” adını vermek doğru olur. Şöyle ki, genel olarak dezavantajlı konumda bulunanların, özel olarak da ataerkil toplumlarda yaşayan ve ayrımcılığa uğrayan kadınların, istek ve davranışlarını, toplumsal konumları ve kendilerine biçilen toplumsal roller doğrultusunda, neyi elde edip etmeyeceklerine göre biçimlendirmeleri, mevcut eşitsiz durumun sabitleşmesine katkıda bulunmaktadır. Nitekim Türk toplumunda kadına saygının onun bireyselliğinden değil kadının analık statüsünden kaynaklanması, Türk kadınlarının da toplumda saygınlık için derhal analık statüsüne kavuşmak istemelerini bu çerçevede değerlendirmek olasıdır. Kız eğer öğretmen, hemşire, avukat, eczacı, doktor olmuşsa çalışabilir. Bunun dışında, ataerkil aile içinde, kadının çalışma yaşamında yer alması iyi görülmez. Ayrıca, karısını, kızını çalıştıran erkeğin horlandığı bir toplumsal dokuda, kuşkusuz ki, kadın istihdamını artırmak oldukça zor gözükmektedir. Kaldı ki, sosyal alanda, kadınlarla birlikte olma alışkanlığı olmaması nedeniyle kadının ve erkeğin birlikte kamusal alanda bir arada olmalarını kapalı kültürün baskın olduğu bölgelerde güçleştirmektedir.
Altını çizmek gerekir ki, kadın girişimciliğini teşvik projelerinin çoğunun evde üretimi teşvike dayalı olmasını tesadüf olarak görmek de akla yatkın değildir. Bu bağlamda, kadın girişimciliği projelerinin, kadının geleneksel rollerini beslemek eksenli olmasını, geleneksel değerlerin sosyal politika alanına bir yansıması olarak telakki etmek doğru olur.
DPT raporları incelendiğinde, kadın girişimciliğine yapılan güçlü vurgunun nedeninin, kadın istihdamı düşüklüğünün talep yönüyle uğraşmanın zor olması ve bunun yerine arz yönüyle ilgilenmenin daha kolay olacağına dair varsayım olduğunu söylemek mümkündür.
Kadın istihdamı önündeki engeller bağlamında sosyal politika alanına ilişkin olarak bir diğer dikkat çekilmesi gereken husus, kadının çalışması durumunda, çocuk bakımı masrafları gibi ek masrafların doğmasıdır. Bu gibi bir masraf kaleminin, kadını, özellikle ücretin düşük olduğu bir ortamda çalışmaktan alıkoyabileceği düşünülebilir. Annelik vasfı kadının kesintisiz çalışma ve kariyer yapma konusunda bir başka zorlayıcı etkendir. Ayrıca, çalışma koşullarının ağırlığı, iş saatlerinin uzunluğu ve vardiya sisteminin yaygınlığı da, Türkiye’de kadın istihdamı önündeki engeller arasında sayılabilir.
Bazı rakamlar vermek gerekirse, 6 yaş ve yukarı nüfus içinde okuma-yazma bilmeyen kadın oranı %9,8 iken aynı oran erkeklerde %2,2’ye kadar düşmüştür. Şu halde, her okuma yazma bilmeyen 10 kişiden 8’i kadındır. Yetişkin nüfus içinde (yani +15) okuma-yazma bilmeyen kadınların oranı %12’dir. Bu rakamların ancak ve ancak kız çocuklarındaki okullaşma oranının yükseltilmesi ve kadınların yüksek öğrenim görmeye yönlendirilmeleri ile düzeltilmesi mümkündür.
Kadınların eğitimi meselesinin çözümünün kamu sektöründe üst düzey yöneticiliklerde kadın sayısının artırılmasının önemli bir kaldıraç etkisi yaratacağını düşünmekteyim. Aslında, Türkiye’de uzmanlık gerektiren mesleklerde, pek çok ülke ile kıyaslandığında Türkiye’nin oldukça iyi bir orana sahip olduğunu söylemek olasıdır. Örmeğin, ülkemizde üniversitelerde kadın öğretim elemanı oranı yaklaşık %41,5’dur. Profesörler içinde kadın oranı %27,4 iken doçentler içinde kadın oranı %31,6’dır. Öğretim görevlileri içinde ise bu oran %38,5’tir. Ayrıca ülkemizde 154 üniversitenin 8’inde kadın rektör görev yapmaktadır. Uzmanlık mesleklerinden sayılabilecek olan mimarlar, avukatlar, bankacılar, polisler içindeki erkek-kadın dağılımına bakıldığında; mimarların %39’u, avukatların %36’sı, bankacıların %50,2’si, polislerin %5,6’sı kadındır. Devlet Personel Başkanlığı’nın Aralık 2010 verilerine göre, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen personelin %34’ü kadın ve %66’sı erkektir.
Kadınların bürokrasi içindeki üst düzey karar verici konumlarındaki oranının düşük olduğunun altını çizmek gerekir. Nitekim bürokraside üst düzey yöneticilerin %93’ü erkek ve %7’si kadındır. Bürokratik sistemin önemli alanlarından birisi olan ve bütün dünyada erkeklerin egemen olduğu diplomatik görevlerdeki kadın ve erkek dağılımına bakıldığı zaman, 110 büyükelçimizden 11’inin kadın olduğunu görmek mümkündür. Ancak ülkemizde bir kadın valimiz bulunmamaktadır. İç işleri Bakanlığı bürokrasisine baktığımızda, 463 vali yardımcısından 10’u kadındır. 801 kaymakamın ise 13’ü kadındır. 261 kaymakam adayının sadece 8’i kadındır. Bürokratik sistemimiz içinde üst düzey yöneticiliklerde kadın ve erkek dağılımına ilişkin rakamlara bakmaya devam ettiğimizde, 24 müsteşar içinde sadece bir müsteşarın kadın olduğunu görmek mümkündür. Kadın müsteşarımız Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarıdır. Bakanlıklarda, sadece 3 kadın müsteşar yardımcısı görev yapmaktadır. Kadın genel müdür sayısı ise 13 kadın ile sınırlıdır. Genel müdür yardımcısı görevinde olan kadın sayısı 44’tür. Bürokratik sistemimizde 2596 daire başkanından sadece 302’si kadındır. Yürütme oranında görev alan kadınların sayısının oldukça az olması üzücüdür.
Yargı organında kadın varlığının da oldukça zayıf olduğunu belirtmek gerekir. Şöyle ki, savcılarımızın %5,2’si ve hakimlerimizin %28’i kadındır. Buradaki rakamlara ayrıntılı bakmak isterseniz, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün yayımlamış olduğu 2011 tarihli “Türkiye’de Kadının Durumu” raporuna bakabilirsiniz. Kadının çalışma hayatında daha fazla yer almasında eğitimin önemli bir itici güç olacağı ve bunun hayata geçirilmesinde de özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında üst düzey görevlerde daha fazla kadının görev almasının, sorunun çözümünde kaldıraç etkisi yaratacağı var sayıldığında, Türkiye’deki rakamların iyi bir karne sunmadığı açıktır .
Sonuç itibariyle, başlangıç olarak, kadın istihdamı önündeki engellerin sadece ve sadece kadınlar tarafından kaldırılabileceği şeklinde bir kabulün tartışmaya açılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kadın istihdamı sorunu sadece bir kadın sorunu değildir, bu toplumsal bir sorundur. Türkiye’de eğitimli, bilinçli kadın ve erkek sayısı arttıkça, bu tablonun iyileşeceğini söylemek mümkündür. Şu halde bir ümitsizliğe kapılmamak gerekir. Özellikle de, erkeklerin de kadınlar ile birlikte, bu konuya samimiyetle pozitif olarak yaklaşmaları ve kadınlara gerekli desteği sağlamaları gerektiğini son söz olarak söyleyebilirim.”
Program sonunda Yurt Müdürü İsmail TUNCEL, katkılarından dolayı Hitit Üniversitesi İ.İ.B.F Dekanı Prof.Dr. Gülen Elmas ARSLAN’a teşekkür ederek onurluk ve çiçek takdim etti.