Yayınlanma Tarihi: 23 Mart 2016 Çarşamba

Üniversitemizde “Hakikat ve Hurafe” Konulu Konferans Düzenlendi

Üniversitemizin 10. Kuruluş Yıl Dönümü etkinlikleri kapsamında, Rektörlük Konferans Salonu’nda Araştırmacı Yazar Dücane Cündioğlu’nun konuşmacı olarak yer aldığı “Hakikat ve Hurafe” konulu konferans düzenlendi. 

Konferans başlamadan önce Dücane Cündioğlu, Rektörümüz Prof. Dr. Reha Metin Alkan’ı makamında ziyaret etti.  Ziyaretin ardından “Hakikat ve Hurafe” konulu konferansa Rektörümüz Prof. Dr. Reha Metin Alkan, Belediye Başkan Yardımcısı Turhan Candan, İl Defterdar Ali Sormaz, İl Müftüsü Dr. Ahmet Akın, Üniversitemizin akademik ve idari personeli ile öğrencisi ve  birçok misafir katıldı.

Saygı duruşunun ve İstiklâl Marşı’nın okunmasının ardından Çorum’da ve Hitit Üniversitesinde bulunmaktan duyduğu mutluluğu dile getiren Dücane Cündioğlu, Üniversitemizin 10. Kuruluş Yıl Dönümünü kutlayarak konuşmasına başladı.

“Hakikat” ve “hurafe” kelimelerinin kökenlerine, tanımlarına ve farkına/farklarına değinen Cündioğlu,  hurafenin hakikatten daha muğlak olduğu ve hakikatin Türkçeye “gerçeklik” olarak çevrilebileceği hususunu ele alarak hakikatin geleneksel tanımını “Hep bizde olandır.” deyişi olarak aktardı.

 “Hurafe, genellikle “esatir” anlamında kullanılır. Bu kelime sitare yani ‘yıldız’ ile aynı köktendir.” diyen Cündioğlu, kelimenin etimolojisi ve önceki kullanımlarıyla ilgili bilgiler vererek eskiden geçmişi ve geleceği bilmenin gökyüzündeki yıldızların hareketini bilmek demek olduğunu ifade etti. 

Aristoteles’in “Şairler tarihçilerden daha çok hakikate yakındırlar.” sözünü hatırlatan Yazar Cündioğlu, ilim kelimesinin Arapça’daki karşılığının cehl yani ‘cehalet’ değil, zan yani  ‘kesin olmayan bilgi’ olduğunu da belirtti.

Bugün bilgi düzeyinde hakikatin bilimin elinde olduğunu vurgulayarak konuşmasına devam eden Cündioğlu, hakikat ile bilimin eşleştirildiğinde hurafenin payına düşenin geleneksel dönemde din olduğu bilgisini vererek “Bilim-din karşıtlığının temelinde de bu vardır. Ancak günümüzde bilimin diğer karşıtı sanattır. Sanat, bir bakıma fal bakmak gibidir. Kesin bilgi denilince gözlem, deney ve çıkarım aracılığıyla tümel ve zorunlu olan bilgi akla gelmelidir. Bu nedenle bütün bilimler matematiğe indirgendiğinde bilim olarak addedilir. Aynı zamanda sosyoloji, tarih gibi bilimlerin değer kazanması için sonuçlarının nitel ve ölçülebilir olması gerekir. Hakikatin sayılabilir ve ölçülebilir, buna karşın hurafenin sayılıp ölçülemeyen olup olmadığı soruları gündeme getirilmelidir.” diye konuştu.

 “Hakikatin modern bilimde en temel ölçütü objektifliktir ve bu açıdan rüyalar objektif bir değer de taşımaz. İman etmek; emin olmak ve güvenmek anlamındadır.” diyerek inançta subjektiflik konusunu değinen Cündioğlu,  17.yy. ve özellikle 18.yy.dan itibaren dünyanın değiştiğini ifade ederek günümüzde âlim veya ârif olarak tanımladığımız kimselerin çoğu şeyi bildikleri gibi içerisinde yaşadıkları devrin genel bilimsel bazı şeyleri bilmediğini de savundu. Bu noktada, hakikat ve hurafenin ne olduğu konusunun tartışmalı olacağını ifade eden Cündioğlu, şu anda menkıbelerin mi, yoksa arkeolojik kazılar sonucunda elde edilen bulguların mı hakikat olduğunun dahi tartışılabileceği konusunu ele aldı.

Aynı zamanda “Sanat, bilimin ulaşamadığı yerlere ulaşabilir mi?” sorusunu da yönelten Cündioğlu, bir şiirin bize hakikati anlatıyor olabileceğini de sözlerine ekleyerek kesinlik, zorunluluk ve tümellik temellerine bakılması gerektiğine dikkat çekti. Cündioğlu, bizim geleneğimizde hakikate giden iki yolun tanımlandığını; bunlardan ilkinin ilim, diğerinin irfan olduğunu aktararak “İlim, dolaylı bilmektir. İlimde bilenle bilinenin arası ayrıdır. Çünkü ilim, sadece bilinenin, bilen kişinin zihnindeki tasavvurudur. Bu nesneye ilişkin bir surettir. O da insan zihninde bulunur. Hakikat ise buradaki suretin nesneye mutabakatıdır. Mutabakat varsa hak, yoksa batıldan söz edilmelidir. Ancak irfan, arefe yani ‘bilmek’ olarak tercüme edilmektedir ve bu doğru değildir. İrfan, aksine tanımaktır. Bilmek için ilim, tanımak için irfan gereklidir. Tanımakla bilmek arasındaki fark da şudur: Tanımakta bire bir, yüz yüze temas gerekir. Ancak bilmekte bu temas dolaylıdır. Bir yazar kitapları aracılığıyla bilinir, ama tanınmaz.” dedi.

Kesin bilginin üniversitelerin tekelinde bulunduğunu ifade ederek üniversitelerin hakikate en yakın olanı temsil ettiğini, diğer bir ifadeyle kesine yakın bilgiyi ürettiğini belirten Cündioğlu, “Bilimsel bilgi, nesnel ve ölçülebilir, sayılabilir olmalıdır. Bilimsel bilginin varlık iddia ettiği yerde geri itilmesi mümkün değildir. İslâm dünyasındaki düşünürler de bilgiyi bu şekilde tanımlarlar. Ancak bilimin ulaşamadığı bir nokta vardır ki o da geleneğimizde irfan olarak adlandırılan kısımdır. Modern bilimde ve ilahiyatta hurafe olarak ilan edilen de budur.” yorumunda bulundu. Dinin belli bir yorum biçiminin hurafe olarak ilan edildiğini de ele alan Cündioğlu, bunun yanı sıra modern yaşamda hurafenin halk inancıyla eşdeğer görüldüğünü, bunun tersine insanın insan olduğu için değerli olduğunu vurgulayarak hakikat ve hurafeyi tartışırken düşünce ve inanç arasındaki ilişkinin de tartışılması gerektiğini belirten Cündioğlu, “Her hakikat hurafe, her hurafe de hakikati barındırır.” diyerek  konuşmasını tamamladı.

Panel,  soru-cevap kısmının ardından Rektörümüz Prof. Dr. Reha Metin Alkan’ın Araştırmacı Yazar Dücane Cündioğlu’na plaket takdimiyle sona erdi.



HIZLI ERİŞİM

Instagram Twitter Facebook Youtube